Ahlak, Adalet ve Gerçek Liderlik Üzerine
Adaletin ve liyakatin temeli ahlaktır.
Gerçek değerlere sahip olmayan, samimiyetsiz ve ikiyüzlü kişiler; hak, hukuk ve adalet kavramlarını yalnızca birer istismar aracı olarak kullanır.
Bu kişiler, içi boş söylemlerle kamuoyunun duygularını sömürürler.
Oysa ahlaki temelden yoksun bir duruşun topluma fayda sağlaması mümkün değildir.
Liderlik, adalet terazisini dengeli bir şekilde kullanabilen, bilgi ve becerisiyle öne çıkan kişilerin taşıdığı bir vasıftır.
Gerçek bir lider; tarafsız, kapsayıcı ve adildir.
Irk, mezhep veya ideoloji ayrımı yapmadan toplumun tüm kesimlerine eşit mesafede yaklaşır.
Bu anlayış yalnızca siyaset alanında değil, iş yaşamında ve aile içi ilişkilerde de kendini gösterir.
Liderlik, yalnızca bilgi ve yetenekle değil; aynı zamanda sağlam bir ahlaki zemin üzerinde yükselir.
Ahlak ve liyakat, doğru kararlar almanın temelidir.
Bu ilkelerle şekillenen bir liderlik anlayışı, toplumsal güvenin ve barışın teminatıdır.
Gerçek lider, toplumun sorunlarına vicdanla yaklaşır; çözüm yollarını ahlaki değerler temelinde geliştirir.
Bugün kendisini dünyanın lideri olarak gören ABD’nin yaklaşımı da bu bağlamda sorgulanmalıdır.
Güce dayalı politikalar, çoğu zaman savaşları ve insani krizleri beraberinde getirmiştir.
Kendi içinde sosyal ve ekonomik sorunlarla mücadele eden bir ülkenin, başka coğrafyalarda liderlik iddiasında bulunması samimiyetle bağdaşmaz.
Küresel sistem, uzun süredir çifte standartlarla işlemektedir.
Ekonomik çıkarlar, siyasi ittifaklar ve ödeme sistemleri, adalet ve insan haklarının önüne geçmiştir.
Gerçek lider ülkeler, barışı önceleyen, tarafsızlığı esas alan ve arabuluculuk yapabilen ülkelerdir.
Bu bağlamda Türkiye, ahlaki değerlere dayanan küresel bir liderlik vizyonu ortaya koymaktadır.
Afrika’da sömürgeciliğe karşı sergilediği tavır, tarım ve enerji gibi alanlarda hayata geçirilen adil ortaklık projeleri, bu liderlik vizyonunun somut örneklerindendir.
Petrol ve doğal kaynakların paylaşımı konusunda da adil ve şeffaf bir yaklaşım benimseyen Türkiye, bu yönüyle uluslararası güveni pekiştirmektedir.
Uluslararası kurumlar — BM, NATO, AB ve Uluslararası Adalet Divanı — bugün görevlerini etkin şekilde yerine getirememektedir.
Bu yapılar, çoğu zaman belirli ülkelerin çıkarlarına hizmet eden araçlara dönüşmüştür.
Artık bu kurumların kapsamlı şekilde reforme edilmesi bir zorunluluk haline gelmiştir.
Türkiye, bu zayıflığı fark ederek özellikle Birleşmiş Milletler’in yeniden yapılandırılması yönünde öncülük yapmaktadır.
“Dünya beşten büyüktür” ifadesiyle sembolleşen bu duruş, yalnızca Türkiye’nin değil, birçok mazlum milletin de ortak sesi olmuştur.
Türkiye’nin öncülüğünde, BM Güvenlik Konseyi’nin daha adil ve kapsayıcı bir yapıya kavuşturulması kaçınılmazdır.
Günümüz dünyası, yeni bir küresel liderliğe ihtiyaç duymaktadır.
Bu liderlik; kimlik, ırk ve coğrafya ayrımı yapmaksızın tüm insanlığı kucaklayan, adalet ve barışı önceleyen bir liderlik anlayışı olmalıdır.
Bu da tarihsel birikimi, vicdani duruşu ve insani misyonuyla Türkiye’nin ve onun liderinin üstlenebileceği bir roldür.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu bağlamda sergilediği liderlik vizyonu ile küresel düzeyde dikkat çekmektedir.
Askeri gücünün yanı sıra; diplomasi, barışçıl çözüm önerileri, ekonomik iş birlikleri ve insani yardımlar konusundaki girişimleriyle Türkiye, dünyaya yeni bir liderlik modeli sunmaktadır.
Bölgesel liderlikten küresel aktörlüğe uzanan bu yolculuk; savunma sanayi, teknoloji, diplomasi ve insan merkezli politikalarla desteklenmektedir.
Türkiye, şekillenmekte olan yeni dünya düzeninde belirleyici bir aktör olma yolunda ilerlemektedir.
Türkiye’nin sınırlarını aşan bu vizyonu, artık mağdur devletler için bir umut ışığına dönüşmüştür.
Avrupa’da birçok ülkenin yetkilileri, Türkiye’nin bu bozuk düzeni değiştirecek güç olduğunu ifade etmekte; hatta bazı lider danışmanları “Bizi bu düzenden ancak Erdoğan kurtarabilir” diyerek dikkat çekmektedir.
Uluslararası kurumların yeni mimarisi, Türkiye’nin liderliğinde şekillenecektir.
Türkiye, yalnızca küresel bir lider değil, aynı zamanda adaletin, barışın ve ahlaki duruşun temsilcisi olarak, uluslararası sistemin yeniden inşasında da başrolü üstlenecektir.
Yazar Mustafa ŞENTÜRK