Meşru Hürriyet Gıdayla, Malla Değiştirilmez
Meşru Hürriyet Gıdayla, Malla
Değiştirilmez
İnsanoğlunun yaratılışından bu yana temel arayışlarından biri de hürriyettir. Fakat bu arayış, zaman zaman sınırları belirsiz bir serbestlik anlayışına dönüşmekte, fert ve cemiyetin huzurunu zedeleyebilmektedir.
İşte bu noktada, meşru hürriyet kavramı hayati önem kazanmaktadır. Meşru hürriyet, kişinin başkasına zarar vermeden, toplumun ortak ahlaki ve hukuki ilkeleriyle uyum içinde, kendi iradesiyle kullanabilmesidir. Yani hürriyet, sınırsız değil; hakkaniyetle sınırlı olmalıdırir.
Hürriyet; ferdin düşünce, inanç, ifade, hareket ve hayat biçimini seçme hakkıdır. Ancak bu hak, başka bir ferdin hakkını ihlâl ettiği anda meşruiyeti ihlal etmiş olur. Meşru hürriyet, “ben özgürüm” demenin değil, “ben de başkası kadar özgürüm” demenin adıdır. Bu ölçü, şahsın hem kendi vicdanına hem de toplumsal düzenin hukukuna dayanır.
Hayat rehberimiz İslam’da meşru hürriyet, kulun Allah’a karşı sorumluluğu ve diğer insanlara karşı adaleti gözetmesiyle şekillenir. Kur’an-ı Kerim’de, “Dinde zorlama yoktur.” (Bakara, 256) ayeti, iman edip etmeme hususunda inanç özgürlüğünü teminat altına alırken; “Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin” (Maide, 8) ikazı da hürriyetin adaletle de dengelenmesini öğütler. Mevlânâ’nın dediği gibi: “Sen dilediğini yapabilirsin, ama her yaptığının bedeli de vardır.” İşte bu anlayış, hürriyeti keyfîlikten ayırır ve mesuliyetle taçlandırır.
Toplumdaki her fert, meşru hürriyetini kullanma hakkına sahiptir. Ancak bu hak, anarşi veya sınırsız ferdiyetçiliğe yol açmamalıdır. Oysa hak, hukuk, ahlâk ve örf gibi toplumsal değerler, bu hürriyetin çerçevesini çizer. Bu sebeple gerçek anlamda hür bir toplum, sadece herkesin istediğini yaptığı değil, herkesin başkasının hakkını da gözettiği toplumdur.
Günümüzde özgürlük, çoğu zaman sınır tanımaz bir ferdiyetçilikle karıştırılmaktadır. Dijital medya, ideolojik yönlendirmeler ve popüler kültür, ferdi kendine ve çevresine yabancılaştırmakta; “hür olmak” adeta “sınırsız olmak” gibi algılanmaktadır.
Oysa meşru hürriyet, hem sahsi farkındalık hem de sosyal sorumluluk gerektirir. Bu bağlamda hem eğitim kurumları hem de aile ve medya, kişinin hürriyet anlayışını şekillendirmeden mesuldür.
İslamın hürriyet tarifi şudur: “Hürriyet odur ki ne gayrıya ne kendine zararı dokunsun ” ( Said Nursi, Mûnazarat, 1911, 1. Baskı- İstanbul) Meşru hürriyet, insanın hem kendi varlığını gerçekleştirmesi hem de toplumla barış içinde yaşaması için vazgeçilmez bir esastır. Ne mutlak bir serbestlik ne de zorbalıkla bastırılmış bir sessizlik, hakiki hürriyet değildir. Gerçek özgürlük; başkasının hürriyetini ihlâl etmeden kendi iradesini gerçekleştirebilmesidir kişinin.
Bu şuurla inşa edilen bir toplum, hem ferdi gelişimi hem de toplumsal huzuru beraberinde getirecektir. Hürriyet meşrudur çünkü, adaletle de sınırlıdır.
Her meşru sınır, aslında hürriyetin gerçek koruyucusu değil midir?
Mehmet Nuri Bingöl