Derinlemesine yaralanmış bir kadın.
O deli değil… derinlemesine yaralanmış bir kadın.
Kimsenin fark etmediği, kimsenin adını koymadığı sessiz bir fırtınanın içinden geçti.
Korunması, sevilmesi gereken yerlerde, odaların kuytularına sığınmayı öğrendi.
Aşkı, bir sığınak değil de savaş alanı gibi yaşadı —
her kelime bir silaha dönüşebilir, her dokunuş güvenilmezdi. Mantıksız ya da dengesiz değil…
Tanınmamış, affedilmemiş bir acının ağır yükünü taşıyor.
Öyle derin bir acı ki, gerçeklik algısını sarstı, kendi doğrularından şüphe ettirdi
sırf bir başkası onun üzerinde hâkimiyet kurmak istediği için.
Saf değil… İnce hesaplarla kandırıldı. Bu ikisi arasında büyük bir fark var.
Ona öyle büyük bir sevgi gösterildi ki kalbi büyüdü,
ama sonra öyle derin bir güvensizlik aşılandı ki özgüveni eriyip gitti.
Yalanlara, çarpıtmalara, bir başkasının karanlık ihtiyaçlarına dolandı.
Söze tutundu, çünkü eylem yoktu ama hâlâ aşka inanmak istiyordu.
Aşk acıya katlanmaksa eğer, o sabrı öğrendi. Aşkın sessizce acı çekmek olduğunu öğrettiler. O da dayanılmaz olanı taşıdı. Korkularının hayal ürünü olduğunu söylediler,
oysa onlar; kontrolün, suskunluğun ve gizli cezaların gerçek sonuçlarıydı.
Aptal değildi — umudu silah olarak kullandılar. Karanlığın içinde yanıp sönen incecik bir ışıktı onunki. Çekingen değil… Ruhunu amansızca koruyor.
Artık güvenini kolayca vermiyor, çünkü aradığı sıcaklık, en çok onu yakan soğukluğa dönüştü. Şüpheci olması bir seçim değil, bir hayatta kalma içgüdüsü.
Sessizliği bir zayıflık değil; görmezden gelinmiş bir kalbin sabırlı zırhı.
Dinliyor, izliyor, gözlemliyor. Kim gerçekten güvenilir, kim gülümsemesinin ardında yeni bir yara saklıyor — bunu ayırt etmeyi öğreniyor.
Onun sessizliği bir kusur değil, kalkanıdır. Kinci değil…
Sadece gerçeğini dile getirme cesaretine sahip.
Kendisine yapılanı adlandırmak nefret değil, cesarettir. Acısını kelimelere dökmek iyileşmenin ilk adımıdır. Başkalarını sorumlu tutmak kin değil;
görünmez bırakılan yaraları saklamayı reddetmektir. Boşuna öfkeli değil — o artık uyanık, farkında… ve başkalarının hatalarına yer açmak için kendini küçültmeyi reddediyor.
Geçmişe takılı kalmış değil… Sadece travmanın ağırlığını taşıyor.
Travma zamana uymaz, iyileşme düz bir çizgide ilerlemez. Bazen anılar, davetsiz gölgeler gibi geri gelir,
inşa ettiği o kırılgan huzuru darmadağın eder. Takılıp kalmış değil —
sadece kırılmış parçalarından cesurca yeniden kendini kuruyor. Ve bir kalp, onu kıran eller tarafından korunma sözü verilmişse, tamir olmak zaman alır.
Hayal görmüyor… Gündüz ışığında gizlenmiş bir kâbustan sağ çıktı.
Gülümsemelerin zalimliği örttüğü, toplum önünde gösterilen nezaketin,
kapalı kapılar ardında bir işkenceye dönüştüğü bir kâbus.
Kimse inanmadı — çünkü o iyi görünüyordu, ama kadın bitkin ve yıkıktı.
Abartmıyor — kelimelerin anlatamayacağı kadarını yaşadı.Dramatik değil — o sadece hayatta kaldı.
Zayıf değil…
Bir zamanlar sonsuz bir güvenle doluydu. Defalarca iyi niyet gösterdi.
Aşkın tüm yaraları iyileştireceğine inandı. Olması gerekenden fazla affetti, olması gerekenden uzun kaldı, ve kendisine gösterilenden çok daha derin sevdi.
Bu zayıflık değil — insan olmanın özüydü.
Kalbini açıkta taşıdı, onu parçalamaya çalışan bir dünyada. Pes etmiyor… İyileşiyor. Ve iyileşmek? Temiz bir yol değildir. Kimi zaman dağınık, kimi zaman sessizliğin içinde acı doludur.
Bazen eski “arkadaşlardan” uzaklaşmak gibidir. Bazen duşta dökülen gözyaşları,
sonra sokakta bir yabancıya verilen cesur bir gülümsemedir. Ama gerçektir. Ve sürüyor.Bu süreci yargılama.Onun sessizliğini bir yenilgi, gözyaşlarını bir zayıflık sanma.
Kırık değil…
Yeniden doğuyor. Daha güçlü, daha yumuşak, daha bilge, daha net, daha temkinli, daha kudretli biri olarak.
Artık eskisi değil — ve işte bu, onun en büyük zaferi.