G-YNGZ371DBD
Dolar
Euro
Altın
BİST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Çınar’daki Öz Değişim

12.07.2025
35
A+
A-

Çınar’daki Öz Değişim

 

Bir Öğretmenin Sessiz Direnişi – 1988’den 2015’e Uzanan Hikâye

 

Giriş: Bir Yolculuk, Bir Niyet

 

1988 yılının başları… Kıvrımlı yollardan geçerek Diyarbakır’ın Çınar ilçesine yaklaşan tozlu bir minibüs ilerliyordu. İçinde, ince yapılı, minyon tipli bir adam camdan dışarıyı izliyordu. Ceketinin yakasını kaldırmıştı; rüzgâr sanki camı aşıp zihnine esiyordu.

 

Ahmet Nureddin, taşradaki yeni görevine, yıllardır yüklediği kelimelerle birlikte geliyordu. Kütahya-Urfâ hattını aşan yolculuk iki gün sürmüş, beraberinde birkaç giysi, defterler ve en kıymetlisi olan kitaplarını getirmişti. Kiralık bir ev bulabilirse eşi ve küçük kızı Hediye de arkadan gelecekti.

 

Gelişme: Kelimelerle Başlayan Değişim

 

Çınar Lisesi, ilçenin kenarına kurulmuş tek katlı bir okuldu. Müdürün tedirgin sözleriyle tanıştı ilk gün: “Burası biraz zor bir yer hocam. Ne sağ belli ne sol. Kelime seçerken bile dikkat ister.”

Ahmet Nureddin gülümsedi: “Ben siyaset yapmam. Dilim edebiyat. O da başlı başına bir sığınaktır.”

 

İlk dersini 11-B sınıfında işledi. Öğrencilere kendini tanıttıktan sonra, tahtaya yazmadan konuştu:

 

“Size sadece edebiyatı değil, kelimenin gücünü, bir mısranın geceyi nasıl aydınlattığını anlatacağım. Çünkü bu topraklarda önce kelimeler susturulur. Ben, sizin kelimelerinizi susturmayacağım.”

 

Sınıf sessizdi ama o sessizlikte bir kıvılcım doğuyordu.

 

Günler geçtikçe sınıfta bir hareketlenme başladı. Arka sırada sessiz duran Cenap Ekinci, hocasının dikkatini çeken ilk öğrenci oldu. Onun kalbinde sakladığı kelimeler birer birer gün yüzüne çıkmaya başladı: “sessizlik, cümle, anlaşılmak…”

 

Ahmet Hoca’nın etkisi sadece Cenap’la sınırlı değildi. Yusuf isimli bir öğrenci, babasını dağ köyünde kaybetmişti. Derin iç dünyasıyla yazdığı bir şiir, onu başka bir yola sürükledi:

 

Toprağa düşen kardeşin ismi / Kimliğinde yazmaz, gözlerinde kalır. / Sustum. Çünkü susmak da bir tür haykırıştı…

 

Yusuf’un bu şiiri, ertesi gün sivil görevlilerin okulda belirmesine ve öğrencinin gözaltına alınmasına sebep oldu. Okulda soğuk bir sessizlik çöktü. Ama Ahmet Nureddin o sessizlikte kalemini konuşturdu:

 

“Bir çocuk şiir yazdığı için alınıyorsa, artık kelimelerle değil, suskunlukla konuşuyoruz. Ama bu suskunluk teslimiyet değil; sessiz bir başkaldırıdır.”

 

Yusuf’un şiiri günlerce tahtada kaldı. Sınıf oturmadı. Bu, sessiz bir direnişin ilk adımıydı.

 

Zirve: Sürgün ve Sessiz Veda

 

Zamanla okul idaresine resmî uyarılar geldi. Öğrenci defterleri taranacak, “radikal” ifadeler fişlenecekti. Öğretmenler üzerinde denetim ve baskı giderek arttı. Ahmet Hoca’ya da üstü örtülü bir sürgün tebliğ edildi. Müdür açıkladı:

 

“Yukarısı daha fazla kalmana müsaade etmeyecek. Resmî yazı böyle demiyor elbet. Diyor ki: ‘Hizmet ihtiyacı nedeniyle yer değişikliği.’ Ama hepimiz biliyoruz bu bir sürgün.”

 

Ahmet Hoca sessiz kaldı. Vedalaşmadı. Ama son dersinde Cenap’ın sorduğu soruya şu cevabı verdi:

 

“Bazen kelimelerin gitmesi gerekir Cenap. Ama giderken iz bırakıyorsa, aslında hiç gitmemiştir.”

 

Kütüphane raflarına küçük notlar bıraktı, kitapların arasına mısralar serpiştirdi. Ve ertesi sabah, hiçbir açıklama yapmadan okuldan ayrıldı.

 

Sonuç: Geri Dönüş ve Hatıraların Direnişi

 

Yıl 2015. Çınar Lisesi’nde özel bir tören düzenleniyordu. Konuklardan biri Prof. Dr. Cenap Ekinci idi. Artık bir tıp profesörüydü, ama onu oraya getiren şey bir zamanlar aldığı edebiyat dersleriydi.

 

Kürsüye çıktı, defterinden Yusuf’un şiirini çıkardı ve konuşmasına başladı:

 

“Ben bu okulda bir öğretmen tanıdım. Adı Ahmet Nureddin. O bize sadece edebiyat öğretmedi. O, bir kelimenin insanı nasıl dik durdurduğunu öğretti.”

 

Okulun bahçesindeki yaşlı çınarın altına “Ahmet Nureddin Kitaplığı” açıldı. Üzerinde şu yazı vardı:

 

“Sessizliğin sesiyle büyüyenlere.”

 

Ve Cenap sözlerini şöyle bitirdi:

 

“Kelimeler gitmez. Onlar bekler. Ve bir gün mutlaka geri döner.”

 

Mehmet Nuri Bingöl

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.