G-YNGZ371DBD
Dolar 40,9375
Euro 47,7902
Altın 4.395,88
BİST 11.134,73
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 31 °C
Açık

Bir roman tasavvurundan… Tekrar İstanbul Ama…

25.06.2025
60
A+
A-

İstanbul’a döndüğünde hava griydi. Gök delinmemişti ama her an yağabilirdi.
Ahmet Nureddin valizini usulca yere bıraktı. Evindeki kitap kokusu, yıllardır değişmemişti. Ama artık o kitaplara sığınmak istemiyordu. Çünkü hakikatin yalnız kitaplarda olmadığını, yolun tozunda, suskunlukta ve yüzleşmede olduğunu öğrenmişti.
O hafta, eski bir mesai ve kalem arkadaşı Hüseyin Yılmaz aradı. Artık bir düzine kitabın yazarıydı ve Üstad’ın hayatının ikunci cildini yazıyordu hâlâ. Son kitabı ise Kutup Yıldızı-1 baslığıyla neşredilmişti. Bediüzzaman eserlerin müellifi Said Nursi’nin tarihçesini telif etmisti.
“Ahmet Nuri ,” dedi telefonda; Ahmet’e, Nureddin demez, kısaca Nuri’yi eklerdi. “Bir dost ve irfan sohbetine gidelim mi bu akşam? Hem de eski günleri yad ederiz.”
Ahmet Nureddin önce duraladı şöyle bir. Kimlerin geleceğini öğrenmek istedi. Yeni ve açık fikirli dostlar olduğu ögrenince nezaketen kabul etti:
“Adresimi vereyim, beni al bizahmet. Araba memlekette. Uçakla geldik.” dedi.
Hem o davetin içinde ateş değilse de bir mütemadi ısrar vardı. Hz. İbrahim’in ateşe yürüyüşü gibi, o da sözün ortasına yürümeye karar verdi.
O akşam mecliste, kalabalık bir topluluk mevcuttu. Gençler, orta yaşlı dostlar, gazeteci tanıdıklar.. Hüseyin Bey, onu ders kürsüsüne davet ettiğinde merhaba sesleri arttı.
Ahmet Nureddin sakince kitapların dizildiği alçacık masa basına geçti. Ceketini ilikledi. İçeridekileri süzüp eski.munis dostları aradı. Fazla değillerdi veya çoğu gözlerden ırak yerlere oturmuşlardı; demek ki köprülerin altından epeyce sular akmıştı; ulusal bir gazetede tefrika edilen Yokuşta romanındaki gibi… Sonrasında ise mihaniki olarak suskunluğunu bozdu:
“Yıllar önce, bir hakikati söylemekten endişe ettim. Çünkü o hakikat, beni yalnız, tek ü tenha bırakacaktı. Suskunluk, kalabalıkların içinde görünmez kalmanın rahatlığı diye fısıldıyordu nefsim. Ama şimdi, Ur harabelerinin başında karar verdim ki; hakikat, yalnızlıktan korkmaz. Söz, sadece bilgiyle değil, cesaretle de mana bulur.”
Salonda derin bir sessizlik oldu.
“Önce tanıdık olmayanlara kendimi tanıtayım. Hüseyin Dostum; birer fidan iken Tasvir Gazetesinden muarefe ettiğimiz yazarımız, ne kadar Ahmet Nuri dese de bana, asıl adım Ahmet Nureddin. Fazla samimi olanlar, isimlerimin baş harflerini kastederek AN derler. Hususi bir sebepten yayın dünyasından koptum. O, ayrılmamak için direndi ve başardı. Yine de makale, hikaye ve inceleme yazılarımı yazılı medya veya netteki sitelerde neşredebildim. İki eser yayınlanmışken Yılmaz dostumun yardımıyla altıya çıkardım; ikisi roman, ikisi hikâye…”
Duraklayıp soluklandı. Bir düşünce aralığı verdi içindekileri toparlamak için.
“Bediüzzaman susmadı hiç bir zaman; bazen diliyle, bazen haliyle konuştu…Yine de çok az konuştu; yazdı veya hal diliyle ifade etti kendini, inandıklarını; yani hakikat ötesi hakikatları…
“Çünkü sözün azı, yerinde olanın seçilmişi, süzülmüşüdür. Ben de size çok şey anlatmayıp Sünuhat’tan hayat derslerine geçeceğim hemen. Ama öncesinde bir ikazda bulunacağım; bir tavsiyede…
“Sözünüz, sizi ateşe götürüyorsa, sakın dönmeyin yolunuzdan. Çünkü bazen ateş suya inkılap ettirilir, ve siz de yeniden doğarsınız.”
Sünuhattan seçtiği mevzu şehitlik, akıbet ve Ahiret ile hangi zamanda ama kimlere muhalefetten vazgeçilmesi gerektiğiydi.
Ahmet Nureddin kürsüden ayrıldığında göz göze geldiği birçok genç vardı. Onların gözlerinde yıllar önceki kendi heyacanlı ve saf halini gördü: kararsız, ürkek, ama arayış içinde…
Ve o an anladı ki bu yol bitmeyecekti. Çünkü hakikat, yolun kendisiydi.

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.