Eski Hâl Muhal, Ya Yeni Hâl Ya İzmihlâl..
Mehmet Nuri BİNGÖL
Toplumların, kurum ve fertlerin önünde zaman zaman dönüm noktaları belirir. Bu dönemeçlerde alınan kararlar, sadece bugünü değil, geleceği de şekillendirir. İşte tam bu noktada bize geçmişten bir ihtar gibi gelen vecize, bir gönül sayhası halinde yükselir: “Eski hâl muhal, ya yeni hâl ya izmihlâl.”
Bu cümle, sadece siyaset meydanlarının değil, hayatın bütün sahalarının değişmez gerçeğini dile getirir. Çünkü hiçbir şey durağan değildir.
Zaman yürür, şartlar değişir, zihinler yeni ufuklara yönelir. Dün işe yarayan metodlar, bugün toplumun meselelerini çözemeyebilir. Dün umut veren söylemler, bugün karşılık bulamayabilir.
Nicedir ülke olarak yol ayrımında olma zaruretiyle karşı karşıyayız. Eğitimde, ekonomide, şehirleşmede, kültürde, siyasette… Her alanda “yeni hâl” ihtiyacı kendini dayatıyor. Şehirlerimiz kimliğini kaybederken, içtimai güven duygusu aşınırken hala eski ve arkaik bir resmi ideolojiyle yol almaya çalışmak, hakikatte izmihlali çağırmaktır.
Yeni hal, eskiyi toptan reddetmek değil; köklerden güç alarak çağa uygun bir yenilenmeyi başarmaktır. Geçmişin irfanını bugünün ilmiyle buluşturmak, milletin tarihi tecrübelerini evrensel değerlerle kaynaştırmaktır. Bu yenilenme olmadan sadece isimlerin, sloganların ve yüzlerin değişmesi hiçbir şeyi değiştirmez.
İzmihlal, yani çöküş, önce fikirde başlar. Milletler ve genç nesiller yönünü yitirince izmihlal kaçınılmaz olur. Bugün bizlere düşen vazife, eski halin yetmediğini kabul edip yeni hali cesurca inşa etmektir.
**
. Türkiye ve İslam dünyasındaki dini gruplar (cemaat ve tarikatlar) bugün tam da bu sözün eşiğinde duruyorlar: “Eski hâl muhal; ya yeni hâl ya izmihlâl.”
Ekonomide de böyle elbet, yüksek enflasyon, alım gücünü eritti. Üniversite mezunu gençler iş beğenmezken beyin göçü tam manasıyla yurda çekilemiyor. Sadece günü kurtaran, pansuman tedbirlerle yol alınamaz. Üretim, teknoloji ve adaletli gelir dağılımı esas alınmazsa izmihlâl kapıda. Bunlar da israftan topyekun kaçınma, diğergâmlık, iktisat ana kapılarından geçmeyi gerektirir.
Şehirlerdeki betonlaşma, kimliksiz yapılaşma, fıtri olanın hoyratça tahribi… Eski rant odaklı şehirleşme alışkanlıklarıyla yol almak, depremin ve çevre krizlerinin önünde diz çökmektir. “Yeni hâl”, insanı ve tabiatı önceleyen bir şehircilik anlayışı getirmelerine dir.
Türkiye’nin bugün ihtiyacı, köklere sadakatle bağlı, ama gözünü geleceğe diken bir yenilenmedir. Aksi halde izmihlal sadece bir ihtimal değil, bir kader…
**
“Eski Hâl Muhal: Ya Yeni Hâl Ya İzmihlâl.” bir büyük ve vaz geçilmez, cihanşümul bir gerçek ve bu hikmetli beyanı Bediüzzaman, Münazarat eserinde ilan etmiştir
Bu hakikat sadece dünyevî işlerde değil, manevî sahada da geçerlidir. Kur’an’ı tebliğ vazifesi her çağda yeniden yorumlanmalı, zamanın idrakine uygun bir dil ile insanlara ulaştırılmalıdır. Çünkü değişen insan, değişen toplum, değişen sorular karşısında aynı hakikatler yeni bir üslupla ifade edilmezse idrakle değil aymazlıkla karşılanmaya başlanır.
İşte tam da bu noktada Risale-i Nur devreye giriyor. Bediüzzaman, kendi döneminde Kur’an’ın hakikatlerini akli delillerle, çağın anlayışına uygun bir üslup ile anlatmıştı. Bugün ise aynı risale, aynı Kur’an hakikatlerini yeni mecralarda, gençlerin diliyle, çağın araçlarıyla buluşturmak gerekiyor.
Çünkü “eski hâl” ile tebliğ artık muhaldir; ya “yeni hâl” ile hakikatleri anlatacağız ya da kalplerin izmihlâline seyirci kalacağız. Zira; Kur’an’ı tebliğ için geçerli olan bu durum, Risale-i Nur’u genç nesle anlatmak için elbette daha fazla zaruri olmalıdır.