G-YNGZ371DBD
Dolar
Euro
Altın
BİST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Fedâkârlık, İsar Farkı

17.12.2023
93
A+
A-


“Asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terk etmek değil, aksine daha sıkı irtibatla onun ıslahına çalışmaktır” beyanı o kadar açıkken kalkıp tersini yapmaları anlamak ne mümkün?
Hani farklı yerlerde, maddî bir boğulma tehlikesi karşısında, kardeşini kurtarmak için kendini suya bırakanlar vardır ya… İşte bunun gibi, fenalık ve günahlar da birer “habisat” çukurudur. Kardeşlik ve vefa ise “levsiyat” bataklığına düşmüş bir şahsa el uzatmayı, kurtarma adına ne yapılması gerekiyorsa onu yapmayı gerektirir.
Temiz ve “meşru’” bir daire içinde bulunsa da, insan günah deryasına dalabilir, eli-ayağı günah işleyebilir. Meselâ birisi gözlerini haramdan sakınmaz, Allah’ın yasak ettiği manzaralara bakabilir. Cenâb-ı Hakk’ın: “Mü’min erkeklere gözlerini haramdan sakınmalarını, ırzlarını da korumalarını söyle.” (Nûr sûresi, 24/30) emri-i İlahi’sini dinleyemez.
Böyle bir insan “levsiyat” bataklığına düşmüş demektir. Hatta, meseleyi bu kadarla bırakmayan, ehl-i imana kötülük yapmayı planlayan, onların ayaklarını kaydırmak isteyen, “zındıka komitesi”ne bilvesile yardımcı olanlar da çıkabilir. İşte bütün bu durumlarda, usûlüne göre, o şahsın elinden tutulmalı ve ona nasihat yolları aranmalıdır. Zira “Asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terk etmek değil; aksine kardeşlik bağlarını daha bir güçlendirip onun ıslahına çalışmaktır.”
Resûl-i Ekrem Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) ile Hazreti Cüleybib (radıyallâhu anh) arasında geçen hâdise çoğumuzun malumu. Hazreti Cüleybib (RA), o esnada, “garize-i beşeriyenin “ feveranda olduğu bir dönem olan 16-17 yaşlarında bulunuyordu. Hazret-i Fahr-i Alem (aleyhissalâtü vesselâm) da Cüleybib’i çekip yanına alıyor, mübarek dizlerini dizlerine vererek tam karşısına oturtuyor ve ona şöyle diyor: “Cüleybib! Duydum ki kadınlara uygunsuz davranışlarda bulunuyormuşsun. Şimdi bana söyle, aynı şeyin senin annene yapılmasını ister misin?” Cüleybib: “Hayır, yâ Resûlallah istemem!” diyor. Bunun üzerine İnsanlığın İftihar Tablosu; “Unutma, senin sarkıntılık yaptığın da birisinin annesidir!” buyuruyor. Daha sonra Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), aynı soruyu kız kardeşi, halası ve teyzesi için de soruyor ve aynı cevabı alıyor.
Neticede Peygamber Efendimiz (ASM) Cüleybib’in mantığına hitap edip onu ikna ediyor. Hele bu sözlerin bir Peygamber sözü olduğu düşünülürse, Hazreti Cüleybib için ne kadar müessir olduğu daha iyi anlaşılır. Sonunda Hazreti Cüleybib’in içinde hiçbir tereddüt kalmıyor. Daha sonra Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) mübarek elini onun göğsüne koyuyor ve onun için dua ediyor. Sahabe-i kiram efendilerimiz diyor ki: “Cüleybib o andan itibaren Medine’nin en iffetli gençlerinden biri olmuştu.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/420)

YAZARIN SON YAZILARI
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.