G-YNGZ371DBD
Dolar
Euro
Altın
BİST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

GAZZE’DEN ÖĞRENDİĞİM İSLAM

11.05.2025
61
A+
A-

7 Ekim 2023 Aksa Tufanı…    9 Mayıs 2025 hala “DUR” denemeyen büyük SOYKIRIM…

1.5 yıldır ha bugün ha yarın kesin biter dediğimiz savaş; soykırım, hak ihlali, sadizm ve vahşet devam ettikçe ediyor. Katliamların boyutları akla hayale sığmayacak şekilde yapılıyor.

Hangi patlamanın boyutu ve şekli kaleme alınacak olsa sanki mürekkep donup kalıyor. İzliyoruz ve artık ne yazık ki alışmaya yüz tutuyoruz. Soykırım başlangıcında uykusu kaçan, gözlerindeki yaşa hükmedemeyen halimiz, yerini yavaşça soğuk bir vicdana bıraktı.

Liderlerin pasifliğinden dem vurup boykota önem vermeyişimiz, bizdeki vicdanı sorgulatır oldu. Meydanları doldururken 3-5 ay çok gördük mücadelemizi. Ne de olsa devam ediyor soykırım o halde biz de normalimize devam edelim dedik.

İlk zamanlar eskiden gururla yaşadığımız seküler hayatımıza dönmekten ar ettiğimiz o his yavaş yavaş sönmeye yüz tuttu ve dilimizden kendimizi haklı çıkaracak “aman canımlar” “sadece benimle mi olacaklar” dökülmeye başladı.

Hatırlar mısınız 6 Şubat depremini… Nefes almaya; yemek yemeye, uyumaya hatta su içmeye hayâ ettiğimiz o günleri… Belki 3, belki 5 ay sürdü. Sonra yine ekranlarda yıkımların boyutu; yitip giden rakamdan ibaret olmayan canlar, uzun yemek ve su kuyrukları hatta bir gece önce milyonlarca liralık evlerde uyuyup bir sonraki gün bezden bir çadırda uyumak için çadır kuyruğuna giren insanlar, olmasına rağmen içimizde o yaşamaktan hayâ eden hissimiz büyük bir boşluk ve soğukluk bırakarak gitmişti.

İşte o bıraktığı boşluğun adıydı kanıksamak…

Kanıksadıkça normalimize döndük. Artık vicdan azabı çekmeden yedik; içtik, gezdik ve uyuduk hatta bol bol fotoğraflayıp sayfa sayfa reklam yaptık. İşte böyle köreliyor insani yanımız. Böylece alışıyoruz ve yeni normalimiz oluyor. Kabulleniyoruz, göz yumuyoruz ve onunla ondan rahatsız olmadan yaşamayı öğreniyoruz.

Evet; bir afet, hastalık, yıkım ve dahlimiz olmayan ama imtihan olan bir şeyle yaşamayı öğrenmek kadere rıza göstermek gerekir. Amaaa bir soykırım, bir canilik ve katliam alışılacağımız ve birlikte yaşamayı öğreneceğimiz bir durum değil olamaz.

Eğer illa alışmak istiyorsak siyonist zihniyeti tanımaya ve onlarla mücadele etmeye alışacağız.

Gazze’de son nefesini verene kadar vasiyetini yazan; sesimizi duyurun, tarih bizi dik duruşumuzla yazsın, diyen o insanları evlatlarımıza anlatmaya alışacağız.

Bıkmadan usanmadan İlk Kıblemizin işgalcilerden alınması için çabalamaya her gün yeniden o inançla uyanmaya alışacağız.

Bakınız bu savaştan sonra İslam’ın bölgesel bir din olarak yaşandığına şahit oldum. Her bölgenin, her ülkenin kafasına göre bir İslam yaşayış tarzı var. Ülkemizden bahsetmiyorum bile çünkü anayasamızın değiştirilemez maddesidir, devletin dininin olmadığı ayrıntısını aşağıya bıraktım.

“10 Nisan 1928 tarihinde yapılan değişiklikle Anayasa’nın 2 maddesinde yer alan “Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır” hükmü çıkarılmıştır. Ayrıca milletvekillerinin yeminlerindeki vallahi kelimesi “namusum üzerine söz veririm” ifadesiyle değiştirilmiştir.”

Gazze’de ise Kuran ile hayat iç içe. Herkes her şartta Kuran okuyor, yetmiyor hafızlık yapıyor ve tefsir dâhil birçok ilimle de hemhal oluyor. Aşırı pozitifler ve basit şeylerle hayata tutunmasını öğrenmişler. Tam da “Mü’min ümitsiz olamaz.” diyen Peygamberin tasvir ettiği insanlar bunlar denecek şekilde.

Bombalar yıktıkça onlar yapıyor; siliyor, temizliyor, çiçek ekiyor ve kahvelerini yudumluyorlar. Bunca yıkımın arasında psikolojim bozuldu; depresyona girdim, öfke patlaması yaşadım, bıktım tarzı tek ses çıkmıyor aksine her seferinde büyük bir dirayetle “Hasbünallahi ve ni’mel vekil!” diyorlar sadece.

Şu psikoloji ilmi oraya gidememiş mi?

Antidepresenlar oranın yolunu bulamamış mı?

Klinik vaka ve travma kavramlarını duymamışlar mı?

Evet, bunların hiçbiri yok Gazze’de. Çünkü orada sadra şifa Kuran ve Sünnet var sadece. Onları bu kadar güçlü bir şekilde ayakta tutan ümitvar ve dirayetli kılan Kuran ve Sünnet’tir. Bizde olmayan ahlak, onlarda var; bu yüzden bitmiyor ve bitmeyecek haklı direnişleri, korkusuz mücahitleri.

Bu yüzden bir avuç siyonist 2 yıla yakındır havadan, karadan ve denizden saldırmasına rağmen alamadı ve asla alamayacak o kutsal toprakları. Bu yüzden “Nice azlar çoklara galip gelir.” ve gelecek.

Gazzeli kardeşlerimizle yan yana Mescidi Aksa’yı seyrederken ve Zeytin dağında kahvelerimizi yudumlarken dilimizden dökülecek şu sözler:

Ey!!! Katil netenyahu ne de çok uykun kaçtı bu manzarayı göreceğin günü beklerken… Ne de çok isteyeceksin ölmeyi ama hiç de kolay olmayacak o sekeratin…

Vesselam…

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.