İSLAMDA EVLİLİK ve AİLE HUKUKU: (11)
Hz.İbrahim’in yaşadığı ibretlik olay.
Hz. İbrahim, uzun zamandır görmediği oğlu, Hz. İsmail’i ziyaret maksadıyla Mekke’ye gitmeye karar vermişti.
Mekke’de yaşayan Hz. İsmail, oranın halkı tarafından çok sevilmekteydi. Hz. İbrahim Mekke’ye geldiğinde gördüğü ilk kişiye oğlunun evini sordu.
Adam evi tarif etti.
Hz. İbrahim adamın tarif ettiği eve vardı. Kapıyı çaldı. İçeriden asık yüzlü bir hanım çıktı. Bu hanım, Hz. İsmail’in eşiydi.
Ancak çok geçimsiz ve huysuz bir insandı. Hz. İsmail’e asla layık bir hanım değildi.
Hz. İsmail eşinin düzelmesi için çok uğraşmış, çok sabretmişti ama nafileydi.
Huylu, huyundan vazgeçmiyordu.
Hz. İsmail’e de sabretmek düşüyordu.
Hz. İbrahim, kapıdaki kadına:– İsmail evde yok mu, dedi.
Kadın, sert bir ifadeyle:
– İsmail evde yok. Rızkımızı kazanmaya gitti, dedi.
Hz. İbrahim, kadına:
– Durumunuz nasıl, geçiminiz iyi mi, diye sordu.
Kadın hâlinden şikâyet ederek şöyle dedi:
Çok dardayız, kıt kanaat geçiniyoruz.
Bunun üzerine Hz. İbrahim:
İsmail geldiğinde ona ihtiyar bir adamın kendisine selamı olduğunu söyle.
Ayrıca kendisine hatırlat, kapısının eşiğini değiştirsin, diyerek Mekke’den ayrıldı.
Hz. İsmail evine döndüğünde evdeki güzel kokudan babasının geldiğini anlamıştı.
Çok heyecanlandı.
Ancak evde eşinden başka kimsecikler yoktu.
Eşine: Bugün evimize gelen oldu mu, diye sordu.
Kadın: Evet, garip bir ihtiyar geldi. Seni sordu. Ben de evde olmadığını söyledim.
Sonra geçimimizi sordu. Ben de zor durumda olduğumuzu ve kıt kanaat geçindiğimizi söyledim.
Ha, bir de ayrılırken, “Kocana söyle, kapısını eşiğini değiştirsin.” dedi.
Hz. İsmail, babasının kendisine verdiği mesajı almıştı.
Babasının bu ifadelerinden, eşinin hayırlı bir kimse olmadığını ve ondan ayrılmasının hayırlı bir karar olacağını anlamıştı.
Zaten eşiyle arasındaki problemler de çekilmez hâle gelmişti.
Bu işi uzatmanın daha fazla manası yoktu. Bunun üzerine Hz. İsmail eşinden boşanıp başka bir hanımla evlendi.
Aradan bir hayli zaman geçmişti. Hz. İbrahim tekrar oğlunu ziyaret etmeye karar vermişti.
Mekke’ye geldi ve oğlunun evini buldu.
Kapıyı çaldı. Bu sefer karşısına başka bir hanım çıkmıştı.
Hz. İbrahim:
– İsmail evde yok mu? Kendisiyle görüşmek istiyorum, dedi.
Kadın: İsmail evde yok amca. Ben eşiyim. Çarşıya, rızkımızı kazanmaya gitti, dedi.
Kadının hâl ve tavırları, ağır başlılığı Hz. İbrahim’in dikkatinden kaçmamıştı.
Neden sonra şöyle bir soru sordu: – Kızım, durumunuz nasıl, geçinebiliyor musunuz?
Kadın: Rabbimize hamdü sena olsun. Bolluk ve bereket içindeyiz. Verdiği nimetlerin şükründen aciziz, diye cevap verdi ve sözlerine şöyle devam etti:
Yoldan geldiğiniz belli. Size bir şeyler ikram edeyim. Hem karnınızı doyurun, hem de biraz dinlenin. Siz burada beni bekleyin.
Hz. İsmail’in eşi karşısındaki zatın kayınpederi olduğunu bilmiyordu. İçeriden yiyecek bir şeyler getirdi. Hz. İbrahim onları yedi ve dua etti. Ardından kadına şunları söyledi:
Allah razı olsun kızım. Daha fazla kalamayacağım. Kocan geldiğinde ona söyle, kapısının eşiğine sahip olsun, onu hoş tutsun.
Daha sonra Hz. İbrahim yola koyuldu. Aradan birkaç saat geçmemişti ki Hz. İsmail evine geldi.
Daha kapıdan girmeden bahçede güzel bir koku hissetmişti. Bu koku babasına ait olmalıydı.
Hemen hanımına: Bugün eve gelen oldu mu, diye sordu.
Hanımı: Evet, bir ihtiyar adam geldi. Seni sordu. Ben de evde olmadığını söyledim. Daha sonra bir sıkıntımız olup olmadığını sordu. Ben de huzur ve bolluk içinde olduğumuzu anlattım. Kendisine bir şeyler ikram ettim. Çıkarken de bana, “Kocana selam söyle. Kapısının eşiğine sahip olsun onu hoş tutsun.” dedi.
Bu sözden ne kastettiğini anlamadım.
Sence ne demek istemiştir, dedi. Bunun üzerine Hz. İsmail şunları söyledi:
– Hanımım! O ihtiyar adam benim babamdı. Kapımın eşiği de sensin. Bana seni hoş tutmamı, seninle iyi geçinmemi, seni üzmememi tembihlemiş. Demek ki babam seni sevmiş ve senden razı olmuş.
(Tecrid-i Sarih: 9/118-120. Hadis no:1381.)
HARİKA YEMEK.
Aşçılığıyla ün yapmış yaşlı bir kadın, akşam yemeğine gelecek olan oğlu ve yeni gelini için yine mutfağına kapanmış, yemek yapıyordu.
Aynı akşam yemeğe eski bir aile dostu da davetliydi.
Beklenen misafirler gelip sofraya oturduklarında çok şaşırtıcı bir durumla karşılaştılar.
Yaşlı kadının o gece yaptığı yemekler değme oburların bile iştahını kapatacak kadar berbattı.
Tatlılar un kokuyordu, patatesler yanmıştı, köfteler ise neredeyse hiç pişmemişti.
Oğlu, yeni gelini ve aile dostu, kadıncağıza durumu fark ettirmemek için ellerinden geleni yaptılarsa da, yemek sırasında pek iştahlı göründükleri söylenemezdi.
Nihayet yemek bitti ve yeni evli çift annelerinin ellerini öperek evlerine gittiler. Aile dostları ise biraz daha kaldıktan sonra gitmeyi düşünüyorlardı.
Oğlu ve gelini gittikten sonra, yaşlı kadına:
“Senin harika bir aşçı olduğunu adım gibi biliyorum. Bana söyler misin, bu geceki yemekler ne kadar kötüydü?
Bence ya hastasın ya da bir sorunun var” dedi.
Yaşlı kadın gülümseyerek cevap verdi:
“Hayır, hiçbir şeyim yok. Kasten yaptım. Bu yemekten sonar oğlum asla ikide bir annesinin yemeklerini hatırlatıp karısının kalbini kıramayacak.” Diye cevap verir
SÜNNET, NİŞAN VE DÜĞÜN MERASİMLERİ:
Bugün yapılan sünnet, nişan ve düğün merasimlerimizin çoğu İslam’dan ve İslam’ın esaslarından çok uzaktır.
Adına sünnet diyoruz, adına düğün ve nişan diyoruz.
Dinin emirlerini yapmaya çalışıyoruz.
Ama kendimizi nefsin ve şeytanın isteklerine veya topluma giren yabancı adetlerine kaptırıyoruz.
Bunun sonucunda ise haramlara dalıyoruz.
Müslümanların çok dikkatli olmaları gerekir.
Ne yaptığını bilerek yapmalıdır.
Sünnet cemiyeti yapıyorsa sünnete, örfümüze, adet ve ananelerimize uygun olup olmadığına dikkat edilmelidir.
İçkisiz, gayr-i meşru eğlencesiz, lüksten, israftan uzak bir merasim olup olmadığını kontrol etmemiz lazımdır.
Aksi halde yaptığımız iş haramlara bulaşırsa, yasaklara karışırsa; o zaman yapılan işin adına sünnet denmez.
Haramlara yapılan sünnet, nişan ve düğün cemiyetlerinden ise asla hayır gelmez.
Ülkemizde günde yüzlerce sünnet, nişan ve düğün cemiyetleri yapılır.
Hatta bunu yapanların içinde hacılar, hocalar da bulunur.
Ama görürüz ki birçoğu bizi davet edemezler, etmezler. Çünkü yaptıkları cemiyetlerin kötü olduğunu, haramların işlendiğinin farkındadırlar.
Bizim de böyle kötülüklerle, haramlarla iç içe yapılan cemiyetlere gitmeyeceğimizi ve kendilerini tenkit edeceğimizi bildikleri için çağırmazlar.
Sormak lazım, bizden çekindiğiniz kadar, bizden utandığınız kadar neden Allah’tan korkmaz, Peygamber’den utanmazsınız?
Nedene Allah’ın emri, Peygamberin sünneti dururken şeytanın emirlerine, nefsin arzularına, nefis ve şeytanın eseri durumunda olan insanların isteklerine göre cemiyet yaparsınız?
Diyeceksiniz ki “Efendim çoğunluk böyle yapıyor”. Çoğunluk yaparsa yapsın, senin yapman gerekmez.
Çünkü çoğunluğun yaptığı dine muhaliftir, haramdır, yasaktır.
Bu hususta Yüce Allah (c.c.) bir ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:
وَاِنْ تُطِـعْ اَكْثَرَ مَنْ فِي الْاَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ . اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ ﴿١١٦
“Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tâbi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler.” (En’am, 6/116.)
O halde, Allah’a dönelim. O’nun emirlerine sarılalım ve bütün varlığımızla söz verelim, and içelim ki; bütün işlerimizde sünnet, nişan ve düğün cemiyetlerimizde Allah’ın rızasına uygun olmayan, İslam’ın prensiplerine ters düşen bütün kötülüklerden sakınacağız.
Peygamberimizin sünnetine uyacağız.
Haramlardan, bid’atlardan, yabancı adetlerini işlemekten son derece sakınacağız.
Düğünlerimiz İslami olmalı.
İçinde İslam dışı bir şey olmamalı. İçki, sefahet, aşırılık olmamalı. Bugün elhamdülillah biz de müslümanız diyenler, Müslüman gibi düğün yapmalıdır.
Haramların bol bol işlendiği o düğünlere gitmek caiz değildir.
Rabbım cümlemizi haram ve harama götüren işlerden ebeden muhafaza buyursun dualarla bütün Müslümanlara ŞERİAT-I KUR’NİYYE üzere yaşamamızı nasib etsin…
Etsin de batı ve küffarla yatıp- kalkan rezilliğin taklitçiliği belasından kurtulmayı nasib etsin…
06.08.2023
Yusuf Şahin
Emekli Müftü
Bursa/ Orhangazi