” KURTÇU “…DERLERDİ BİZE !
Köylere gittiğimizde
TÜRKEŞÇİLER gelmiş derlerdi…
Caddelerde, sokaklarda delikanlı edasıyla yürüyüşümüze ve kavgalardaki yigitçe vuruşuşumuza, hasım karşısındakı heybetli duruşumuza bakanlar, bize TÜRKEŞ’İN KOMANDOLARI dediler…
Yaşlı teyzeler ev sohbetlerinde, amcalar, dayılar kahve sohbetlerinde bizi konuşurlardı!
Bizi yakından tanıdıkça, bunlar iyi çocuklar, bunlar bizim çocuklar, bunlar ocaklı, bunlar ÜLKÜCÜLER dediler ve bizi bağırlarına bastılar…
İyilerin düşmanları, her zaman kahpe ve kalleş olurmuş!
Beyni ve ruhu özürlü ihanet odakları, bize ne demediler ki?
Biz!
“Her şey Türk için Türk’e göre Türk tarafından” dedikçe;
Mao ve Lenin hayranı Komünistler;
bize “Faşist” dediler…
Biz!
“Ne Amerika ne Rusya ne Çin, Her şey Türklük için” dedikçe; Emperyal basın ve sözde devşirme aydınları;
bizi “ Katil” diye yaftaladılar…
Biz!
“Savaşımız vurguncu düzenedir, düzene” dedikçe;
Küresel kapitalist sermayenin usakları;
bizi “Mafya” olmakla suçladılar…
Biz!
“Müslümanlar küfre karşı tek yumruk” dedikçe; milliyetsiz–siyasi yobazlar;
“Dinsiz” dediler, bize…
Üniversitelerde saldırıya uğradık. Rektör atın bunları okuldan dedi…
Haklı iken haksızsın dedi…
Polis karakollarda suçlu muamelesi ile işkence yaptı. Dahada olmadı, faili mechul dosyayı üzerimize yıktı…
Savcı, götürün atın bunları içeri derken, kafasında hangi dosyaya uyar bu cocuk diye hesap yaptı…
Hâkim, asın bunları diye ölüm fermanlarımızı yüzümüze okur ken, hiç bunlarıda ana doğurdu masum olabilirler diye düşünmedi…
Sürüldük — Dövüldük – Vurulduk.
Yok yere denge politikası olsun diye asıldık…
Lakin asla boynumuzu bükmedik.
Başımızı önümuze eğmedik.
Yerlerde süründük ama asla yenilgiyi kabul etmedik…
Boynumuz vuruldu, ama diz üstü çökmedik.
Namerde yalvarmadık yere düşmedik.
Dostumuzu üzdük ama utandırmadık.
Düşman sevindi ama pişmanlığımızı göz yaşımızı görmedi.
Bir ölür, bin diriliriz derken, dağları kıskandırdık…
Tavizsiz duruşumuzla; düşmanlara korku, dostlara güven verdik…
Biz!
Yemen çöllerinin, Sarıkamış dağlarının, Çanakkale Boğazının, Sakarya ve Dumlupınar’ın; yetim ve öksüz çocuklarıydık aslında…
Herkes hakkımızda bir şeyler düşünüp, bir şeyler söylerken: Bizim ise tek düşüncemiz vardı;
“Türk Vatanı-Türk Milleti-Türk Bayrağı-Türk Dili ve Türk Devleti”…
Bunlar bizim kırmızı çizgilerimiz, vazgeçilmez sevdamızdı…
Bize ağır gelen, bu yaftaları, bu iftiraları bize yapıştıranları, bir zamanlar biz korumuştuk.
Çoğunun bize diyet borcu vardı.
Bize bu haksız yaftaları yapıştiranların bir çoğu; hırsız, arsız, şerefsiz, haysiyetsiz, omurgasız, din tüccarı, dinsiz, ateist Türk düşmanı soysuzlardı…
Her biri yurt dışı bir “emperyal odağın kucağında” peydahlanmış veledi zina devşirme, hain, art niyetli, soyu sopu bozuk, etnik bölücü, şovenist gruplardı…
Bu kadar emperyal etnik puştun, muptezellerin içinde, ÜLKÜCÜ olmak çok zordu be ARKADAŞ, inan çok zordu!
Yinede biz zoru seçip Ülkücü olmayı seçtik.
Lakin, tarihin görüp göreceği en hesapsız nesil 78 liler, yani bizim nesil bütün zorlukları yenerek;
“Gökyüzünü çadır, güneşi tuğ” yapmayı düşleyerek zor an yolu ülkücülüğü seçtik…
SEÇMESİNE SEÇTİK EMME VELAKİN, NESLİ TÜKENMEYE YÜZ TUTMUŞ BU ÖZEL VE GÜZEL İNSANLAR, TARİH SAHNESİNDEN BİRER İKİŞER ÇEKİLİRKEN BAŞLARINA OLMADIK BİR İŞ GELDİ…
Nemi geldi derseniz;
Milliyetçiliğimizi ayaklar altına alan, Fatiha bilmezler diyerek imanımızı sorgulayan, kandan beslenenler diyerek mazimize hakaret edenlere, “PEŞKEŞ” çekildik…
Nesli Tükenmeye yüz tutmuş bu özel ve güzel insanların zoruna giden; bu güne kadar olan vefasızlık, unutulmuşluk, yok sayılmak, hakkının yenmesi ya da kadrinin bilinmemesi degilde…
Kellesi kulağı beş para etmez üç kuruşluk müptezellere peşkeş çekilmek kahrediyordu bizi be Gardaşım…
Elin attığı taş değilde, dostun attığı gül yaralıyor bizi, be ÜLKÜDAŞIM…
“Gönülleri birleşen, uzaklarda dertleşen” kadri kiymeti bilinmeyen nesli tükenmek üzere olan ak sakalı ak saçlı Ülkücü dostlara selam olsun…
Yeminini bozmayan Türkün Töresiniden ayrılmayan Kurtculara selam olsun…
RABBİM..!
Bizim ve Türk Milleti nin hakkında hayırlısını versin…
TÜRK TÖRESİNDEN AYRILANA;
GÖK GİRSİN, KIZIL ÇIKSIN..!
TANRI TÜRKÜ KORUSUN VE YÜCELTSİN!
Mevlüt Kaleli