TEFEKKÜRİ TEBLİĞ ZAMANIN CİHADI
Tarih boyunca İslam ümmeti çeşitli imtihanlara tabi tutulmuştur. Ancak “ahirzaman” olarak ifade edilen son devir, fitne ve dalaletin hem cihan çapında yayıldığı hem de ferdin en mahrem alanlarına kadar sirayet ettiği bir dönemdir.
Maddi kuvvetin ilahlaştırıldığı, hakikatin görüntüyle perdelenip aklın seküler dogmalarla tutsak edildiği bu çağda, Müslümanlar için gerçek bir fetih hareketi kaçınılmaz hale gelmiştir. Ancak bu fetih, toprak değil gönül fethidir; bu fetih, silahla değil ilim ve hikmetle yapılacak bir hakikat seferidir.
Peygamber Efendimiz (sav), ahirzamanda ümmetin karşılaşacağı fitneleri detaylı şekilde haber vermiştir. Hadis-i şeriflerde bu devirde cehaletin, zulmün, yalancılığın ve aldatmanın galebe çalacağı; dinin garipleşeceği; insanların mala, mevkiye ve nefsî arzulara kulluk edeceği bir dönem olacağı bildirilmiştir.
Nitekim bugün bilgiye erişmek kolay ama hakikate ulaşmak daha fazla zorlaşmıştır. Bu da gösteriyor ki mesele sadece bilgi değil, hikmet ve tefekkürle yoğrulmuş sahih ilimdir.
Fetih denildiğinde ilk akla gelen kavram, askeri zaferlerdir. Oysa bugün Müslümanların en büyük cihadı ve fethi, kalplerdeki gaflet karanlığını, zihinlerdeki sapkınlığı, fikirlerdeki seküler ve pozitivist “sanemleri” yıkmak olmalıdır. Bu da ancak İslami ilimlerle donanmış, mantıkî ve felsefi tefekkürle derinleşmiş, hikmetle konuşan bir tebliğ diliyle mümkündür.
Kur’an ve Sünnet merkezli bir ilim anlayışı, ahirzamanın hakikat karanlığında bir meşale hükmündedir. Akaid, kelam, fıkıh, tasavvuf ve tefsir gibi klasik İslam ilimlerinin sağlam temelleri üzerine bina edilen bir İslamî şahsiyet, hem ferdin istikametini korur hem de cemiyete “Kutup Yıldızı” gibi yön gösterir.
Ancak bu ilimler kuru taklit ve şekilcilik seviyesinde değil; çağın meselelerine cevap veren, “Ya yeni hâl, ya izmihlâl” manasında bir tecdid ruhuyla ele alınmalıdır.
Bugünün insanı, rasyonel temeller arar; akla uygunluk, mantıkî tutarlılık ister. Bu yüzden İslam’ın hakikatini tebliğ ederken sadece nakille değil, aynı zamanda aklî ve hikmetli delillerle konuşmak zaruridir. Bediüzzaman gibi mütefekkirler, bu çağın insanına akıl ve kalbi birlikte doyuran bir tebliğ metoduyla yaklaşmışlardır.
Ahirzamanın en etkili cihadı, ferdi tebliğ ve ilimle inşa çalışmasıdır. Bu, nefsin terbiyesiyle başlar, uygulamasını ailede bulur, toplumda da yansımalarını gösterir.
Her bir Müslüman, çevresine karşı bir hakikat elçisi ve ahlakî duruş timsali olmalıdır. Tebliğ sadece sözle değil, hal ile, eda ile, sabır ve vakar ile yapılmalıdır. Zira gönüller en çok güvenilir ahlak ve ihlas ile fetholunur.
Ahirzamanın fitnesi karşısında yılmak, kenara çekilmek, teslim olmak Müslümanca bir duruş değildir. Bu çağda yapılacak en büyük fetih hareketi, İslamî ilimleri derinlemesine öğrenmek, öğretip öğrenmeyi teşvik etmektir; bu ilimleri mantıkî ve hikmetli bir üslupla insanlara ulaştırmaktır.
Fetih, kalpleri yeniden hakikate açmak, zihinleri şirk ve gaflet zincirlerinden kurtarmak ve İmani tebliğin önündeki engelleri çözmek ise, bu ancak ilimle, tefekkürle, ihlasla ve güzel ahlakla olur.
Unutulmamalıdır ki ilim nur gibi, sadece akıl ve dimağda kalmayıp kalbe de ağar. Sa’d-ı Teftazani imanı ne güzel tarif etmiştir:
“İman, Cenab-ı Hakk’ın istediği kulunun kalbine, cüz’-iradesinin sarfından sonra ilka ettiği (koymak, bırakmak) bir nurdur ” ( İşaretül-İ’caz, 48)
…Ve bu fetih, ahirzamandaki maddi fetihleri de açacak en büyük nusretlerdendir.
Mehmet Nuri BİNGÖL